Türkiye, son yıllarda belirgin bir şekilde yaşlanan bir nüfus yapısıyla karşı karşıya. 2023 verilerine göre, Türkiye'deki yaşlı nüfus oranı artarken, bu durumun toplum ve ekonomi üzerindeki etkileri de giderek daha fazla hissedilir hale geliyor. Yaşlanan nüfus, yalnızca sağlığı değil, aynı zamanda ekonomik dinamikleri, sosyal ilişkileri ve iş gücünü de etkilemekte. Peki, Türkiye'nin ilerleyen yıllarda bu yaşlanma eğilimi karşısında nasıl bir strateji izlemesi gerekiyor?
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerine göre, Türkiye’nin 2023 yılı itibarıyla 65 yaş ve üzerindeki nüfusun toplam nüfusa oranı %9,7'ye ulaşmıştır. Bu rakam, 2040 yılı itibarıyla %20'ye çıkması bekleniyor. Ülkemizin yaşlanan nüfusu, her geçen yıl artan bir eğilim sergiliyor. Özellikle 2000'li yılların başından itibaren doğum oranlarının azalması ve yaşam beklentisinin artması, bu durumu kaçınılmaz hale getirdi. 2022 yılı itibarıyla Türkiye’deki kadınların ortalama yaşam süresi 81, erkeklerin ise 76 olarak belirtildi. Bu durum, kadınların erkeklere göre daha fazla yaşlı nüfusu oluşturduğu anlamına geliyor. Yaşlıların topluma katkıları, deneyimleri ve bilgileri ile değerlidir, fakat aynı zamanda sağlık hizmetlerine olan talepleri ve sosyal destek ihtiyaçları da yukarı doğru bir trend göstermektedir.
Yaşlanan nüfusun, Türkiye'nin ekonomik dinamiklerinde yarattığı değişimlerin neler olduğunu anlamak oldukça önemli. Öncelikle, iş gücü piyasası bu durumdan doğrudan etkilenmekte. Türkiye’de genç nüfusun iş gücüne katılımı, azalırken, emeklilik yaşı yakın bir gelecekte ülkenin demografik yapısıyla uyumsuz hale gelecek. İş gücünün yaşlanması, üretkenliği düşürebilir ve ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyebilir. Ayrıca, sosyal güvenlik sistemlerinin sürdürülebilirliği üzerine de önemli bir yük gelmektedir. Emekli sayısının artması, sosyal hizmetler ve sağlık sistemleri üzerinde de baskı oluşturuyor. Bu noktada, devletin bu yaşlı nüfusa yönelik sağlık hizmetlerine daha fazla kaynak ayırması gerekecek.
Bir diğer önemli konu ise, yaşlı bireylerin toplumsal hayata katılımıdır. Yaşlı nüfusun sosyal izolasyondan kaçınması ve aktif bir yaşam sürmesi, hem bireylerin sağlığı hem de toplumsal dinamikler için kritik bir öneme sahiptir. Bu bağlamda, yaşlılarla ilgili sosyal projeler ve toplumsal farkındalık çalışmaları yapılması, kamu ve özel sektör iş birliğiyle hayata geçirilmelidir. Bunun yanı sıra teknolojinin sunduğu imkanlar, yaşlı bireylerin sosyal hayatlarını dönüştürmenin yanı sıra sağlık takibi gibi konularda da fayda sağlayabilir.
Sonuç olarak, Türkiye'nin yaşlanan nüfusu, sadece demografik bir sorun değil, aynı zamanda ekonomik, sosyal ve sağlık alanında ciddiyetle ele alınması gereken bir konudur. Bu konuda atılacak adımlar, tüm toplum için belirleyici bir rol oynayacaktır. Yaşlı bireylerin toplumsal hayatta daha aktif yer alabilmesi için, inşa edilecek politika ve stratejilerin de gün geçtikçe daha kapsamlı ve bütüncül olması gerekmektedir. Türkiye'nin geleceği için yaşlı nüfusun gereksinimlerine duyarlı bir yaklaşım benimsemek, yalnızca yaşlılara değil, tüm topluma fayda sağlayacaktır.